Bu ara takıldım bu denge konusuna😊
Denge değil de “dengede kalmak” kısmı aslında takıldığım.
Dengede kalmalıyım.
Dengede nasıl kalırım?
Eyvah, dengem bozuldu galiba… gibi hallerimiz yani.
Fiziki faktörler için denge; sabit durma hali anlamına geliyor. Yani bir masanın dengede olması, ayakları üzerinde devrilmeden durabilmesi demek oluyor mesela. Eşyalar için geçerli olan bu tanımı insanlara uygulamaya çalışınca işler karışıyor.
İnsan sadece fiziki bir varlık değil. Duyguları, düşünceleri, inançları ve ruhu var. Hatta ruhçuluğa göre insan “bedene sahip bir ruh.” Onu sadece fiziksel bir obje olarak kabul edemeyiz. Maddeyi kullanan bir ruhu, sadece madde kısmından değerlendirirsek hataya düşeriz. Yani ayakta durabilen bir insan dengededir diyemeyiz. Peki yıkılmayan bir masaya dengede derken, hangi durumdaki insana dengede diyeceğiz?
İşte bu noktada farklı bir denge tanımına bakmak gerekiyor artık.
“Denge, birbirine zıt olguların kısa süreli, uzun süreli ya da kalıcı olacak biçimde sabit bir yapı oluşturmasıdır.”
“Zıt olguların oluşturduğu bir yapı” tanımı çok hoşuma gidiyor. Çünkü içinde düalite var, yani her şeyin çift taraflı olması kavramı. Hava sıcaklığını ele alalım. Sıcak var, ama karşısında bir de soğuk var. Günlük hava değişimleri belli bir aralıktaysa havayı dengeli gidiyor kabul ediyoruz. Diyelim ki, kış mevsimindeyiz, hava bugün yağmurlu ve 5 derece. Yarın da yağmurlu ve 3 derece. Ertesi gün tekrar 5 dereceye çıktı, sonraki günse bulutlu ve 7 derece. Bunu havanın dengeli gidişi olarak algılıyoruz. Yani artı veya eksi belli oranlarda değişmesine denge diyoruz. Sıcaklığın sabit kalmasını beklemiyoruz.
Ama hava 5 dereceden ertesi gün 18 dereceye yükselirse “havalar da çok dengesizleşti” diyoruz. Yani hava için denge dediğimiz şey, sıcaklıkların belli bir aralıkta seyretmesi. Dikkatinizi çekerim, sabit kalmasını beklemiyoruz. Belli bir aralıkta değişmesini denge kabul ediyoruz.
İnsan için de durum benzer. Onun da belli bir aralıkta seyretmesi gayet kabul edilebilir bir hal. Hepimiz hava durumu gibiyiz, günleri bırakın saatler içinde pek çok hal yaşıyoruz, duygu, düşünce durumlarımız değişiyor. Ama bu bizim doğamız gereği olan bir durum olduğundan bunu sabitlemeye çalışmak boşa bir çaba. “Şu halim iyi, bunu koruyayım o zaman” diyoruz mesela. Hayır, üzgünüm koruyamazsın.
“Faaliyet, hayatın mayasıdır” diyor Bedri Ruhselman.
İnişler ve çıkışlar dünya hayatının kuralı. Böyle ilerleyebiliyoruz. Yani bizim dengemizi koruma dediğimiz bir hâle sabitlenme hedefimiz genelde atalete düşme hallerimizi getiriyor. Atalete düşmek de hayatı rölantiye almak ve zamanı boşa geçirmek anlamına geliyor.
Yol alması gereken bir arabayı park edip aman yolda kaza yapmayayım diyen şoförler oluveriyoruz bir anda. Hedefe ulaşmak için o riskleri göze alıp yolda ilerlemek gerektiğini atlıyoruz.
İnsan için dengede olmak, bir halde sabitlenmek değil belli bir aralıkta salınmak bu durumda.
Kalbin belli bir ritim aralığında atarak bedenin hayatta kalmasını sağlaması gibi, biz de belli bir aralıkta dolaşarak hayata devam etmeliyiz. Şartlara, ihtiyaca, zamana göre değişmeli, yeni tecrübelerden kaçmamalıyız.
Değişim içinde dengede olunabileceğini doğayı izleyerek de hatırlayabiliriz. Bir ağacı seyredebiliriz mesela. Yazın çiçekleriyle mutlu olan bir ağaç nasıl ki o haline tutunma çabasına kapılmıyor ve sonbaharda üstündekileri bırakmaya razı oluyorsa, biz de yeni hallerle de iyi olabileceğimizi idrak edebiliriz.
Ani iniş ya da çıkışlar dengesizlik olarak algılanabilir tabii ki. Aynı hava sıcaklığındaki ani değişimler gibi. Ama ufak salınımlarda korkulacak bir durum yoktur. Yola güvenle devam edilebilir. Hatırlamakta fayda var.
Sevgilerimle.
Senem Özkan
Şubat 2024