HAYIRLISI…

Cuma akşamı eve döndüğünde, elleri ve yüzü buz gibiydi. Bugün hava çok soğumuştu. Yarın da kar bekleniyordu. İçeri girdiğinde, kapıyı kilitleyip pazartesiye kadar hiç açmamaya kararlıydı. Gelirken markete uğrayıp ihtiyacı olan her şeyi almıştı. İçerisi sıcacıktı. Aldıklarını yerleştirirken demlenen çayını alıp televizyonun karşısındaki üçlü koltuğuna yerleşti. Üstüne polar battaniyesini aldı. Kışın ev sevdiği yanı, bu anlarıydı.

Evi, çok geniş sayılmayan bir 1+1’di. Kedisi Pamuk’la ikisine yetiyordu. O bu koltuğa her yayıldığında Pamuk da ayak ucuna yerleşirdi. Şu anda da kural bozulmamıştı.

Televizyonu açmak yerine dün okumaya başladığı Aylin Algun’un “Aslında Öyle Değil” kitabını eline aldı. Kitap, bir gün önce iş çıkışı uğradığı kitapçıda dolaşırken dikkatini çekmişti. Arka kapaktan anladığı, kitabın bir roman olduğuydu. Ayça ve Mehmet adlı çiftin hikayesiydi anlatılan. Toksik bir ilişki diyordu bu ilişki için. Son dönemde sık duyduğu bir kavramdı ama ne olduğuyla ilgili çok da bilgisi yoktu. Okumaya karar verdi ve aldı kitabı.

O gün kitabın sadece giriş bölümünü okuyabildi. Bu birkaç sayfadaki cümleler bile onu çok etkilemiş ve bütün gece kafasında dönmüştü. Toksik ilişki tarifi şöyle yapılmıştı bu sayfalarda:

İnsanın yakın ilişkisinde her geçen gün zehirlenmesi, zehirlendiğini de çoğu zaman fark edemediği bir dinamikte sürüklenmesi ve bu durumunu genelde “yoğun bir sevgi, aşk, vazgeçememe hali” gibi kelimelerle tanımlayarak içinden çıkılmaz bir hale düşmesi anlamına geliyor.    

Tanımda dikkatini çeken farklı ifadeler vardı. İlki; aşkın zehirlemesiydi.

Zehirli aşk kavramı, zehirli sarmaşığı düşündürdü ona. Aşk kelimesinin kökeninin, Arapça sarmaşık kelimesinden geldiğini duymuştu. Hatta biraz daha araştırınca, bazı kaynaklarda zehirli sarmaşıktan geldiğinin söylendiğini gördü. Aşk denilen şeyin zehirleyebilmesi çok da şaşırtıcı değildi bu durumda. Kelime anlamında bile bu zehrin ipucu vardı.

Tanımdaki ikinci dikkat çekici nokta, her gün zehirlenmek ve zehirlendiğini fark edememek kısmıydı. Bu Selin’e “Haşlanan Kurbağa Sendromu”nu hatırlattı.

Bu deney şöyle anlatılır:

Bir kurbağayı kaynayan bir suyun içine atarsanız, kurbağa kendini dışarı atar. Çünkü doğal olarak canı yanacaktır. Ama aynı kurbağayı soğuk suya koyar, sonra da suyu yavaş yavaş ısıtırsanız, kurbağa değişimi algılayamayacak ve duyarsız kalacaktır. Bu duyarsızlığının sonu ise ölü ve haşlanmış bir kurbağaya dönüşmesi olacaktır.”

Dünden beri bunu düşünüyordu. Yavaş yavaş zehirlenirken, zehirlendiğini fark edemediği durumları. Bir terslik olduğunu ona duyurmaya çalışan iç sesini bastırmaya çalışıp idare etme çabasını. Aman şimdi sorun çıkmasın, tadımız kaçmasın, ortam gerilmesin, yargılanmayayım, sorunlu görünmeyeyim gibi pek çok cümlenin arkasından gelen ve onu duruma uyumlanmaya iten hallerini.

Son dönemde işyerinde yaşadıkları da konuyu sorgular noktaya getirmişti onu muhtemelen. 6 ay önce, çalıştığı bölüme part time bir eleman alınmasına karar verilmişti. Yapılan iş görüşmeleri sonucu genç bir kızda karar kılınmış ve kız işe başlamıştı. Ama iki hafta sonunda, kendisine yaptırılan işlerin işe girerken anlatılanlardan farklı olması ve işyerinden çıkması gereken saatten daha geç çıkması beklendiğinden işten ayrılmıştı. Sonrasında gelen bir kişide de benzer bir durum yaşanmıştı. Ofisin genelde 35 ve üstü yaşlarda olan çalışanlarının ortak görüşü şuydu; “Yeni nesil şımarıktı. Onlar işe ilk girdiklerinde neler yaşamışlar, ama seslerini çıkarmayıp sabretmişlerdi. İş hayatı böyle bir şeydi. Bu gençler ne kadar da sabırsızdı.”

Selin yaşıtlarıyla aynı fikirde miydi bilmiyordu, kararsızdı. Belki de gençler onların yapamadığını yapıyor, bütün hayatlarını iş için yaşamak yerine kendilerine de zaman ayırabilecekleri işler istiyorlardı artık. Ve daha da önemlisi, bu isteklerinin peşinden gitmeye cesaret ediyorlardı. Selin, ebeveynlerinden defalarca duyduğu, “düzenli bir işin olsun, kendi ayaklarının üstünde dur, ekmek aslanın ağzında” gibi laflarla büyümüş ve çalışmazsa açlıktan öleceğini zannetmişti. Yeni nesil onunla aynı fikirde görünmüyordu.

Toksik ilişki kavramında gözüne çarpan diğer kısım ise, yaşanılanın “yoğun bir sevgi, aşk, vazgeçememe hali” olarak tanımlanmasıydı. Tarık’la ilişkisinde yaptığı tanım tam da buydu. Her sorunu birbirlerini çok sevdikleri için yaşadıklarına inanmıştı o dönemler. “Sevgi böyle bir şey olmamalı” sesi içinde hep olsa da, sesi bastırıp devam etmişti bu yoğun sevgiye.

Ayrıldıktan sonra yaşadığı rahatlama onu şaşırtmıştı ilk dönemler. Ne kadar huzursuz yaşadığını, özgüveninin yerle bir olduğunu anladığı günlerdeydi. Belki de bu sebeple tanım onu etkilemişti.

Anlattıklarını çok merak etse de bir gün önce aldığı kitabı o gün de okumaya başlayamadı. Hani bir eşiğe gelirsin de içeri girmen için sadece bir adım atman yeterlidir. Ama durursun orada, çünkü o adımı attığında bir şeylerin değişeceğinin farkındasındır. İşte tam buydu yaşadığı.

Televizyonu açmayı tercih etti. Yeni başlayan bir dizi duymuştu. Onu seyretmek daha cazip geldi. Diziyi seyrederken koltukta uyuyakaldı, kedisi Pamuk’la sabaha kadar sürecek derin uykusundaydı artık.

    *    *    *

Kitabı okumaya cesaret edemeyen Selin’e, O henüz bilmese de sistemin bir desteği olacaktı. Tek başına okumakta zorlanacağı kitabı, ertesi gün instagramda gördüğü ilan sonucu katılacağı bir kitap kulübünde, yeni tanıştığı insanlarla okuyacaktı. Okuyacak, düşünecek, dinleyecek, konuşacak, daha iyi kavrayacaktı. Aylardır sorduğu bazı soruların cevaplarını bulmasına yardım edecekti bu kitap.

Sistem sadece Selin’i değil, herkesi sürekli destekler. Bazen tesadüf denir yaşananlara, bazen mucize, bazense bu neden benim başıma geldi olur ağızdan çıkan. Ne dersek diyelim, sonunda iyi ki olmuş dediğimiz bir an gelir.

Günlük hayatta sık kullanılan “hayırlısı” lafının söylenme sebebi de budur. Hayırlısı, her zaman bizim iyi olarak düşündüğümüz seçenek değildir. Kişi için sonunda en faydalı olacak seçenektir. Yaşanırken sıkıntı verebilir, zorlayabilir ama sonunda kazançlı çıkılacaktır. Sistem anlık değil, uzun vadeli yapar planlarını. Oyunun sonunda hedefe ulaşılması tek pusulasıdır onun.

Not: Aylin Algun – Aslında Öyle Değil kitabıyla ilgili bilgi  https://senemozkan.com/aslinda-oyle-degil-aylin-algun/

Senem Özkan
Şubat 2024