Hayatında ilk defa kırmızı bir montu oldu. İnternetten sipariş verdiği mont az önce gelmişti. Bu aslında ikinci gelişiydi. Bir öncekinin bedeni küçük gelince, iade edip bir beden büyüğünü almıştı.
İkisi arasında sadece beden farkı değil, fiyat farkı da vardı. Beklemediği bir indirim sebebiyle, ilkine göre %30 ucuza almanın gururu içinde paketi heyecanla açtı. Modelini ve rengini çok beğendiği için montu “inşallah bu olur” düşünceleriyle denedi. Bedeni güzel, kol boyu da iyi. Cepleri fermuarlı, onları açıp bir de eller cepte baktı aynada kendine. Harika. Bu sefer oldu galiba derken önünü kapatıp bakayım diye fermuarını kapattı. Off olamaz, fermuar takılıyordu. Bilirsin, şişme montlarda bazen olur, fermuarı kaparken kumaş sıkışır ve o kumaşı aradan çıkarmadan fermuarı hareket ettiremezsin. İşte bu montta da durum buydu, dikişinde bir hata vardı.
Fermuarı açıp kapatmayı birkaç kere denedi. Takılıyordu. Ama yine de montu beğendiği ve fiyatı da uygun olduğundan iade etmek istemedi. Acaba bu haliyle idare edebilir miyim diye geçirdi içinden. “N’olucak, önünü kapamadan giyerim” dedi. Sevdi ya, ayrılmak istemiyordu. Kararsız kalmıştı, daha sonra karar vermek üzere montu kenara bıraktı.
Ertesi güne kadar daire girişindeki askılıktan ona baktı mont. Rengi gerçekten çok güzeldi. “Aman iade etmeyeyim, kullanırım” dedi.
Aynı gün onu ziyarete gelen arkadaşı Esma’nın karşısında, üzerinde kırmızı montuyla duruyordu şimdi. Onun da fikrini almak istemişti. Esma da beğendi. Bu arada fermuarı yine denedi. Her seferinde takılmıyordu aslında. Düzelir umuduyla takılan yeri biraz çekeleştirdi. Kapattı, sorun yok. Tekrar açtı, kapattı, açtı, kapattı sorun yok. Sevinçle “oldu mu yoksa?” dedi. Bir sonrakinde yine takıldı, olmamıştı. “Ütüyle düzeltebilir miyim acaba? dedi. “Astar kesin yapışır ütüye, yakarım, çöp olur mont” diye ekledi hemen arkasından. “Vazgeçiyorum. İade edeceğim galiba.”
Esma kendisinin de böyle bir montu olduğunu, yıllardır kullandığını söyledi. Montu iade etmeyip böyle kullanması için duymaya ihtiyacı olan destek de gelmişti. Üstünde montla tekrar baktı aynaya. “Gerçekten güzel. Galiba iade etmeyeceğim.” dedi.
Sonra tekrar fermuarı açıp kapamaya devam etti. Çocukluğunda ondan daha büyük kuzenlerinden sıkça duyduğu bir reklam repliği vardı. Hatırladığı kadarıyla Artema musluk reklamlarıydı. “Açıyoruz, kapıyoruz, açıyoruz, kapıyoruz, biz bunu hep yapıyoruz” diyerek kendi aralarında gülüşürlerdi. O replikte takılı kalmış gibiydi iki gündür. Musluk değil de fermuar açıp kapatıyordu sürekli. Artema musluk sorunsuz açılıp kapanıyordu muhtemelen, ama onun fermuar iki kere takılmıyorsa üçüncüde takılıyordu. “İade edeceğim galiba.” dedi.
Sonra tekrar iyi bir seri yakaladı fermuarda. Arka arkaya 5-6 kere sorunsuz kapandı. Ümitlendi o anda. Uğraştıkça düzeliyor galiba diye düşünmek istedi. Sonra arkadaşına söylediği şu cümleyi duydu, “zamanla düzelir belki”. Ve o anda fark etti ağzından çıkan cümleyi. Birkaç gün önce verdiği karar geldi Selin’in aklına, “olmayanı oldurmaya çalışmayacağım artık, bırakacağım.” demişti. Boş sabun şişesini atmakla konu halloldu zannetmişti ama yanılmıştı. O an, kesin olarak montu iade etmeye karar verdiği andı işte. “Bu son kararım” dedi içinden. Sistem Selin’in bırakma konulu hanesine bir tik daha ekledi.
* * *
Verdiğimiz kararlar sonrası sistem tarafından sınanırız. Yani karar almamız yetmez, dersin geçilmesi için onu davranışlarla desteklememiz beklenir. Bunu yapamazsak, farkındalıklarımız, hatırladıkça bizi gülümseten ya da arkadaş sohbetlerinde anlatarak bizim de sesimizin duyulmasını sağlayan konular haline gelirler. Okuma niyetiyle alınıp rafa kaldırılan ve asla okunmayan kitaplara dönüşürler. O kitap bende var denir, ama var olduğu yer sadece kitaplığımızdır, hayatımızda yer bulamamıştır ve dolayısıyla ondan faydalanamamışızdır.
Birkaç gün önce sabun şişesini çöpe atan Selin de “konuyu fark ettim, bitti” deseydi, bugün ağzından çıkan “zamanla düzelir belki” cümlesini duyamayacaktı. Ama neyse ki duydu. Bu cümle, başkasının ağzından çıkmış gibi kulağına ulaştı ve aynı anda çok tanıdık geldi. Bu tanışıklık nerden diye ufak bir sorgu çalıştı kafasında ve cümleyi Tarık’la ilişkisinde ne kadar çok kullandığını hatırladı. Aynı anda da konunun mont değil, olmayanı oldurmaya çalışmak olduğunu idrak etti.
Günlerdir gözü kendi üstündeydi Selin’in. Cümlelerine dikkat ediyor, kararlarını neye göre aldığını sorguluyor, hareketlerini ve karar mekanizmalarını gözden geçiriyordu. Yani kendi kendini gözlemliyordu. Ve işte bu çabası sonucu, kim bilir hayatının daha hangi kısımlarına işlemiş olan “zamanla düzelir belki” cümlesini yakalamıştı. Demek ki bırakamamasının bir sebebi de buydu. O an için memnun olmadığı bir konunun zamanla düzeleceği ümidi.
Peki Selin neden böyle bir ümit taşıyordu. Bu ümidi canlı tutmaya onu iten neydi? Mont örneğinden gidersek,
- Onu aramış bulmuş, satın almış ve günler sonunda eline ulaşmıştı. Yani o mont için bir emek vermişti ve iade etmeyi emeğinin boşa gitmesi olarak hissediyor olabilirdi. Tekrar emek vermekten kaçıyor, en baştan başlamak istemiyordu belki de.
- İade ederse yıllardır istediği ve sonunda kavuştuğu bir şeyi kaybedeceği hissini yaşıyor da olabilirdi. Sahip olduklarını kaybetmekten kaçınıyor, belki de korkuyordu.
- “Kırmızı montum mutlaka olmalı, herkesin kırmızı bir montu olmalı” gibi bir inanca sahip de olabilirdi. Bu inanç sebebiyle montu iade etmek ona kendini eksik hissettirecekti belki de.
- Satın alabileceği diğer güzel ve sağlam kırmızı montlara erişimini bu montla engelliyor da olabilirdi. Sağlam ve rahat kullanabileceği bir montu hak etmediğine inanıyordu belki de.
Selin’in montu iade etmeme isteğinin ardında bu ve bunun gibi birçok sebebi olabilirdi. Sebepleri net olarak bilemesek de ortaya çıkan sonucu değiştirmekle ilgili bir çabası olduğunu biliyoruz.
Montu iade etmemek için büyük bir istek duysa da yeni aldığı monttan vazgeçmenin ona iyi geleceğini hissediyordu. Kolay olanı, alışık olduğunu yapmak (kusurlarıyla montu kabullenmek) yerine, kendisini zorlayacak olan yeni davranış kalıbına (montu iade etmeye) geçmeyi seçmişti.
Sahip olduklarından vazgeçemeyen Selin’den,
Sahip olduklarını bırakmakta zorlanan Selin’e dönüşmenin sancılarını yaşayacaktı bir süre daha. Zaman geçtikçe zorlanmaları azalacak, yeni davranış kalıbı artık o kadar da yeni gelmemeye başlayacaktı. Acemiliğini üzerinden atacaktı. Hatta bir yerden sonra bırakmak ona kolay gelmeye başlayacaktı. Ve işte o gün yeni bir Selin tanımı oluşacaktı.
Sahip oldukları işine yaramıyorsa, kolayca bırakan bir Selin’in doğuşu olacaktı o gün.
Senem Özkan
Aralık 2023